reklam reklam reklam reklam reklam reklamreklam reklam reklam reklamreklam reklam reklam reklam reklam
reklam reklam reklam reklam reklam reklamreklam reklam reklam reklamreklam reklam reklam reklam reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

İZMİR’İN GÂZÎ ÜLKÜCÜLERİ”NİN AFYON’DAKİ “52. VUSLAT KURULTAYI”

Yayınlanma Tarihi : Google News
İZMİR’İN GÂZÎ ÜLKÜCÜLERİ”NİN AFYON’DAKİ “52. VUSLAT KURULTAYI”

Her sene mûtat olarak gerçekleştirilen “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”nin “52. Vuslat Kurultayı” bu yıl yoğun bir katılımla 12-14 Eylül 2025 tarihleri arasında Afyon Ağaoğlu Termal Oteli’nde yapılmıştır.

Bu toplantılarda; 80 öncesinin siyah saçlı, Hilâl bıyıklı, “kırk çatal yürekli” ülkücüleri, “kıdemli delikanlılığın” gereği kefenlerini saçlarından ve sakallarından giyseler de; dünkü inanç değerlerinden, heyecanlarından, kutsî dâvâlarından, Tûran sevdâlarından ve  alperen mîzaçlarından hiç tâviz vermediklerini, 12 Eylül’ün 45. yılında “yaş almış”  olsalar da çok duygulu kucaklaşmalarıyla, samîmi muhabbetleriyle, “ülküdaşlık hukuku”nu yansıtan tavır ve davranışlarıyla, “Türk-İslâm Ülküsü”nün dile getirildiği  ideâlist konuşmalarıyla, serdengeçti ruhlarının hiç yaşlanmadığını gösteren turkuaz sohbetleriyle, her vesileyle yaptıkları Bozkurt işâretleriyle ve söyledikleri marşlarla bir kere daha ortaya koymuşlardır.

“Gidip de dönmemek, gelip de görmemek” hayatın bir gerçeği olduğuna göre, işte bu toplantılar, birbirimizi görüp hasret gidermemize, dertleşmemize, eski günlerimizi ve hâtıralarımızı yâd etmemize, helâlleşmemize, şehâdet şerbetini içen ülküdaşlarımıza ve Âhiret Yurdu’na göçen gönüldaşlarımıza Fâtihalar göndermemize vesile olmaktadır.

Bu toplantılarda; gençlik yıllarındaki unutulmayan anlar, duygularımızı tutuşturan heyecanlar, içimizi ısıtan “Ocak” adlı mekânlar, okullarda ve yurtlarda yaşananlar, “Eylül”de verilen imtihanlar, baharda soluklanan hazanlar, Taş Medreselerin çilesiyle hemhâl olan ve sabrın doruklarında kemâl bulan ideâlist insanlar ve akıncılar çağından bugüne gelip gönlümüze taht kuran ülkücü alperenler rahmet, hasret, hürmet ve minnetle hatırlanmaktadır.

Bu toplantılarda; “Mukaddes bir dâvâ”nın etrâfında bir araya gelmiş; 1980 öncesinde tezgâhlanan kirli senaryoların tam ortasında kalmış; Soğuk Savaş Dönemi’nin hükümrân olduğu yıllarda gençliğini, okulunu, istikbâlini, hayatını ve arkadaşlarını kaybetmiş olan İzmir’in Gâzî Ülkücülerinin Ege Ünüversitesi’ndeki, İnciraltı’ndaki, Eğitim Enstitüsündeki, İktisattaki mücâdeleri fotoğraflarla,  “İstikbâl Yürüyüşü”ndeki yaşananlar ise slaytlar, gazete küpürleri ve hüzünlü anlatımlarla yâd edilmektedir.

Onlar’ı yâd ettiğimiz zaman, içimizi sızlatan bir hicrânın feryâdını duyarız kalbimizde… Fırtınalı yıllardan geriye kalan ve bedeli çok ağır ödenen bir hareketin geçmişini ve bugününü çok farklı duygular içinde hatırlarız… Gönlümüzü şâd eden nice hâtıralarla coşarken; yüreğimizi yakan hâdiselerin efkârında için için ağlarız…

Onlar’ı yâd ettiğimiz zaman, çıkarsız dostlukları, karşılıksız sevgileri, çekilen acıları, verilen şehitleri, yüreğimizin en mûtenâ köşesine oturttuğumuz eskimeyen hâtıraları, bâzen âh ederek, bâzen târifsiz bir heyecan duyarak ve bâzen de gönlümüze çöken koyu bir hüznün gölgesinde gözlerimiz bulutlanarak anarız…

Ve öğrencilik yıllarımız, “Ocak”larda geçen acı-tatlı günlerimiz, uykusuz gecelerimiz, fikir çilelerimiz, kutsî ideâllerimiz ve gençlik hayâllerimiz resm-i geçit yapar gözlerimizin önünden…

Her sene olduğu gibi “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”nin bu yılki buluşmasında da yapılan konuşmalarda ve sohbetlerde Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğrencisi olan ve komünistlerce kurşunlanarak 4 Ocak 1968’de şehâdet şerbetini  içen ilk ülkücü  şehidimiz Rûhi Kılıçkıran’dan başlayan ve şehitler kervanına katılan bütün şühedâ rahmetle anılmış ve her namaz sonrası İzmir’de şehâdet şerbetini içen Sezai Küçükmaltepe’den Harun Çivici’ye, Cengiz Şen’den Suat Kürşad’a, Emin Gülhan’dan Sait Acar’a, Hasan Saka’dan Kâmil Suncak’a, Levent Baykay’dan Abdulaziz Akbay’a, Vedat Tutaş’tan Nihat Albayrak’a, Lütfi Aksoy’dan Mahmut Koyuncuoğlu’na, Ahmet Melek’ten Adnan Koç’a, Muharrem Ergen’den Reşat Atalay’a, Ahmet Çelik’ten Mesut Yergin’e, Mustafa Gönül’den Turan İbrim’e, Saffet Çelik’ten Nurettin Temiz’e, Halil Esendağ’dan Selçuk Duracık’a, Mehmet Canıtez’den Özcan Karabulut’a, Kemâl Fedâi Coşkuner’den Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar cümle şehit ülküdaşlarımızın menzillerinin mübârek,  şehâdetlerinin azîz, mekânlarının Cennet, makamlarının âlî olması için duâ edilmiştir. Ayrıca İzmir’de Türk milliyetçiliği ülküsü için mücâdele veren ve rahmet-i Rahmana kavuşan; Burhaneddin Semerkantlı Hocamız, Muazaffer Kayhan Ağabeyimiz (Arap Muzaffer),   Ömer Faruk Işık, Hüseyin Topalak, Rûhi Cebeci, Demir Karanfil, Dr. Halit Kabasakal, Haydar Hoşgönül,  Dr. Abdurrezak Uygur, Dr. Erol Atik, Ödemişli Mahmut Odabaşı (Mafya Mahmut), Nadir İnal,  Aşur Demirbağ, Erdoğan Poyraz,  Osman Türeyen, Subutay Demir, Ahmet Arslan, Tayyar Ağlayan,  Dr. Cengiz Karalezli, Dr. Halit Oğuz, Dr. İsmail Cengiz, Dr. Fetullah Esmeray, Kamber Aydın, Muzaffer Gökçen, Muzaffer Genç, Adanalı İdiamin’ Uğur Derviş Tekdal, Hüseyin Balkan, Müfit Kır, Suday Savrun Sandık, İlhami Bölük,  Hasan Kanböre’, Hâbil Tunç, Hacı Yusuf Bilgin, Mehmet Onur Mîman,  Prof. Dr. Necmettin Çıkılı ve Doç. Dr. Eren Akçiçek de Fâtihalarla yâd edilmiştir. Kezâ İzmir Bornova Öğretmenevinde 40 yıl sonra yaptığımız buluşmaya ve geçen yılarda da gerçekleşen toplantılarımıza katılan, ancak dünya zahmetinden Hakk’ın rahmetine hicret eden Mehmet Arıcan’dan, Mustafa Kurucu’ya,  Hüseyin Aras’tan Arslan Demirci’ye, Mehmet Uyanık’tan Selahattin Bayraktar’a, Ahmet Kolutek’ten Hüseyin Düz’e, Dr. İsmail Özpınar’dan Erkan Yıldırımkaya’ya, Numan Yılmaz’dan Hüseyin Baydar’a,  Güngör Maraş’tan Ahmet Yıldırım’a ve Sabahattin Çenet’e kadar ismini saydığımız ve sayamadığımız Âhiret Yurdu’na göçen  bütün gönüldaşlarımız da hayır duâlarla hatırlandığı gibi, “Ülkücü Hatim Grubumuz”un her ay hatmettiği “iki hatim” de; tilâvet ettiği son hatmin duâsını îdam edilmeden önce bizzat kendisi yapan, celladından bile helâllik isteyecek kadar kâmil bir mü’min olan, ‘urganlı şafaklardan nurlu basamaklara’ yol bulan ‘Yusuf Yüzlü Dokuz Yiğit’in; Mustafa Pehlivanoğlu’nun, Ali Bülent Orkan’ın, Selçuk Duracık’ın, Halil Esendağ’ın, Fikri Arıkan’ın, Cevdet Karakaş’ın, Ahmet Kerse’nin, Cengiz Baktemur’un, İsmet Şahin’in ervâhına, cümle şehitlerimizin, Âlem-i Cemâl’e  vâsıl olan ülküdaşlarımızın ve geçmişlerimizin aziz ruhlarına da Fâtihalarla yollanmıştır.

Müşterek bir geçmişin azîz hâtıralarını ihtiramla yâd eden kadim ülkücülere göre “ülküdaşlık”; aynı ana-babadan sudûr eden kardeşliğin bir önceki hâli, âhiret kardeşliğinin bir sonraki mertebesidir ve “dâvâ arkadaşlığı” da “kardeşlik hukuku”ndan bir cüzdür. Bu anlayışın müntesipleri; Onlar’ı, kalplerinin en müstesnâ yerinde misâfir ederler ve hiçbir şartta “dünya ve âhiret kardeşliğini”, “kardeşlik hukuku”nu incitecek ve edebe,sığmayacak bir laf etmemeleri gerektiğini çok iyi bilirler… Onlar’ ki, “dâvâ arkadaşlığı”ndan bî-haber olanlara “Edeb Yâ Hû” derler ve mâziye dayanan dostluğa verdikleri ehemmiyet sebebiyle de daha fazla bir söz söylemezler.  Çünkü Onlar’, “Bir Güzel Ülkü” için bir ömür hasreden; kalemi, kelâmı ve selâmı Kıble’ye dönük olan; “Ülkücülük” denince duyguları şâha kalkan, bütün “ülküdaş”larını rozetiyle değil yüreğiyle kucaklayan ve çizgilerinde kırıklık bulunmayan “Delikanlı Ülkücüler”dir…  

Bugünkü politik dağınıklığa ve hâl-i pür melâle rağmen, aynı teknenin hamuru olan ülkücüler, “Dîn ü devlet ve mülk ü millet” için mutlaka bir gün bir araya gelecek ve bir bayram sabahı kucaklaşacaklardır. Onun için hiçbir kadim ülkücü bir diğer ülkücünün gönlünü kırmamalı ve yarınlarda yüzüne baktığı zaman yüzünü kızartacak kem laf etmemelidir. Çünkü ‘Onlar’; partici değil, ülkücüdürler… Bu toplantılarda İzmir’in Gâzî Ülkücüleri bu anlayışı en güzel bir biçimde ortaya koymuş ve o meşhur hikâyedeki gibi -hâl diliyle- “Ben hâlâ O’yum” demişlerdir.

Çünkü Onlar’;

Daha bıyıkları bile terlemeden; “Ülkü denen nazlı gelin”e vurulmuşlar ve Ay-Yıldızlı sevdâlarıyla destan olmuşlardı dillere…

Çünkü Onlar’;

“Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz” diyerek gözlerini daldan budaktan sakınmadan bu kutlu mücâdeleye atılmışlar ve gönüllü olarak çıkmışlardı bu meşakkâtli yollara…

Çünkü Onlar’

“Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın…”  

îkâzına uymuşlar ve “Yeni Bir Türk Asrı”nın inşâsı için gönül seferberliğini başlatmışlardı Tûran denen illere…

Onlar’;

 “Gül-i ruhsârına meftûn olanlar şüphesiz Sensiz;

Ne mülk ü mâl u câh ister, ne de zevk ü safâ ister.”

diyerek “Gül” aşkıyla meftûn olmuşlardı, “Gülzâr-ı Nebî”de açılan katmer güllere…

Çünkü “Hilkat, ‘Onlar’ın kumaşını bayrakların kumaşıyla birlikte dokumuş, hamurlarını Allah’a (c.c.) adanan kınalı kurbanlık koçların hamuruyla yoğurmuş, sütlerini haysiyet ve feragatin imbiğinden geçirmiş”ti.

Çünkü ‘Onlar’;

İlkeleri olmayan köşesiz siyâset adamlığına ya da köşe dönmeciliğe teşne bir vatanperverliğe veya dünyevî arzulara peşkeş çekilen bir mâneviyatçılığa değil; hükümet menzilli politik hedeflerin ötesindeki kültür ve medeniyet mihverli bir ideâlizme, inanç ve ahlâk nizâmını kuvveden fiile geçiren ecdât yâdigârı bir fazîlete, şahsî sevdâları hiçe sayan ve gelecek nesilleri kucaklayan millî mefkûrelere tâlip olan, “İ’lâ-yı Kelîmetullah için Nizâm-ı Âlem Dâvâsı”nı gâye edinen kadim ülkücüleridir…

Çünkü ‘Onlar’;

“Türkiye” deyince bakışları çakmak çakmak olan, “İstiklâl Marşı” oku/nu/rken gözleri dolan, “Mamak” denilince yürekten bir “âh” çekip derin bir elemin içine dalan, “Yemen Türküsü”nü dinlerken en koyu hüzünler gözbebeklerinde dalgalanan ve “Çırpınırdın Karadeniz” marşını ile “Türkiyem” türküsünü hançeresini yırtarcasına haykıran Türk milliyetçileridir…

Allah (c.c.) ömür verirse 53. Vuslat Kurultayı’na daha kalabalık olarak katılmamız duâ ve niyazıyla “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”ne en kalbî muhabbetlerimi ve bâkî selâmlarımı arz ediyorum. Afyon’daki bu toplantıya teşrif eden bütün ülküdaşlarıma ve ailelerine gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca mâzeretleri sebebiyle bu buluşmamıza katılamayan ve selâmlarını yollayan arkadaşlarımıza da gönül dolusu sevgi ve saygılarımı gönderiyorum. Bu vesileyle bu toplantıların baştan beri yükünü çeken Ecz. Abdullah Taş Başkanım, İlhan Köymen kardeşim ve Aydın Çelebi Hocam başta olmak üzere tertip heyetine ve emeği geçen herkese bir kere daha teşekkür ediyor ve Allah (c.c.) râzı olsun diyorum.

Son olarak bu yılki Afyon toplantımızda, 12 Eylül’le alâkalı yaptığım konuşmada, yüreği rozetinden çok büyük olan “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”ne söylediğim şu cümleyi bir kere daha altını çizerek ifâde etmek istiyorum: “Cenâzemize gelmeyecek siyâsî liderler yüzünden, tabutumuzu omuzlayacak ülküdaşlarımızın kalplerini aslâ kırmayalım…

Bu duygu ve düşüncelerle “Başı dik, alnı ak, sevdâsı Hak” olan “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”nin “52. Vuslat Kurultayı” hakkındaki fakirâne mütalaalarımı dile getirmeye çalıştığım bu yazının hatm-i kelâmını da bir duâ ile yapalım:

Allah bize yâr olsun

            Kalpler “Gül”-i zâr olsun      

            İslâm tâcidâr olsun

            Türkler pâyidâr olsun

            Turân iller vâr olsun

            Ay Yıldızlı şafakla

            Hilâl bahtiyâr olsun

“TANRI TÜRK’Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN.

                                                                                          15 Eylül 2025

                                                                                        Dr. Mehmet GÜNEŞ                                                 

reklam

YORUM YAP