28 Şubat nedir? Şeytanın uşaklarının, Firavun’un, Nemrud’un, Ebe Leheb’in ve Allah düşmanlarının yeryüzünde kudurması…
Müslümanlara karşı haçlı seferi…
ABD ve batı işgal edeceği ülkeler için algı operasyonu uygulamaktadır. Örneğin, Irak’ı işgal ederken kimyasal silah olduğunu ve Afganistan’ı işgal ederken de 11 Eylül’ü bahane ettiler.
Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’i ilk sorgulayan eski ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Ajanı John Nixon, iki aydan fazla süren sorgulamalardan sonra bu ülkede kimyasal silah olmadığı sonucuna vardıklarını, ayrıca İngiltere eski Başbakanı Tony Blair “işgal için başka bahanelerde bulurduk” söylüyorlardı Irak’ta yüz binlerce Müslüman’ı katlettikten yıllar sonra…
Oysa dünya da silah üreten de satanda haçlılardı. Kendilerini sıyırıp atarlardı. İslam ülkelerinde silah üretilmiyordu. Evet, bahane çoktu haçlılarda…
Bu haçlı zihniyeti kafasına estikçe ve emellerini gerçekleştirmek için bahaneler üreterek, algı operasyonları yaparak İslam ülkelerini işgal edip, Müslüman kanını dökmekte ve kadın, çocuk, yaşlı demeden toplu sivil katliamları yapmakta. Allah’a şükür bizim şanlı tarihimizde sivil katliamı olmamıştır. Çünkü Peygamber Efendimiz “savaşta dahi çocuklara, kadınlara, din adamlarına ve yaşlılara dokunmayacaksınız,” buyuruyor.
İşte 28 Şubat’ta böyle algı operasyonlarıyla başladı.
Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede azınlık yönetimin hedefi yine Müslümanlardı.
Ülkemizde her on yılda bir yapılan darbeler için önceden zemin hazırlandı, 12 Eylül’ü yapan Kenan Evren “ortamın müsait olmasını bekledik” yani “ortamı müsait hale getirdik” diyordu yıllar sonra. İnsanlarımızı sağ-sol diye birbirine kırdırdılar. Ya sonra bir onlardan bir onlardan asın, dediler.
28 Şubat’ta da ortamın müsait olması için; Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz Fadime Şahin’le bir evde basıldı. Operasyon ise adeta canlı yayınlandı. Kim haber vermişti basına? Ortam hazırlanıyor. Ve medyada bu olay günlerce tartışılırken dindar insanlar töhmet altında bırakıldı. Sahte Şeyh Ali Kalkancı televizyonlara çıktı. Operasyonlara dahil edildi. Aczimendiler başlarında sarıkları, ellerinde asaları, uzamış sakalları ile şehrin sokaklarında boy gösterdiler. 28 Şubat darbesinden sonra birden ortadan yok oldular, çünkü görevlerini tamamlamışlardı.
Sonradan öğreniyoruz ki, Ali Kalkancı sarhoşun teki, Fadime Şahin ise sahillerde mayoyla boy gösteren biri… Hatta pavyondan alındığı bile söyleniyor. Başı kapalı, saf, din bezirgânlarının mağduru masum kız, rolünü de nasıl oynadı ama…
ABD ve batının yaptığı gibi 28 Şubat’ta da algı operasyonu yaptılar içimizdeki İslam düşmanları…
İşte bu darbe sonunda ekonomimiz çöktü.
Halkımızın cebinden en az 360 milyar dolar hortumlandı.
Bankalardan 46 milyar dolar, 428 milyon dolar başta Aydın Doğan olmak üzere gazete patronlarına aktarıldı.
1.700 yakın personel askeriyeden atıldı, 3.400 yakın öğretmene kılık kıyafetten dolayı soruşturma açıldı, 6 milyon insan fişlendi. Kebapçılar bile fişlendi.
Üniversitelerde başını açın diye ikna odaları kuruldu, erkek kameramanın önünde başlarını açtırdılar, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nuh Serter (daha sonra CHP Milletvekilliği yaptı, başka partide yapacak hali yoktu,), YÖK Başkanı Kemal Gürüz, İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu başlarını açmayan öğrencileri okullardan attırdılar, (Fransız askerleri de Maraş’ın kurtuluşunda kadınlarımızın başlarını açmaya çalışmışlardı, Fransızlar hala içimizdeydi.)
Üniversiteye girişlerde imam hatiplilerin önü kesildi, katsayı engelini koydular.
Meslek liselerin artık ara eleman yetişmez oldu.
Paşaların her biri holdinglerin genel müdürlüklerine getirildi, masumun gözyaşlarından servetlerine servet kattılar.
Beyaz Türkler ve FETÖ’ye rakip tüm şirketler “yeşil sermaye” diye batırıldı. Fetö “beceremediniz bırakın” diyerek o zalimliğe ortak oldu. Kendi cemaatinden olan kızlara başlarını açtırdı, rütbeli askerlerine içki için, dans edin her türlü ahlaksızlığı yapın, dedi. 28 Şubat döneminde binlerce inançlı rütbeli ordudan atıldı. Peki, Fetö’ye bağlı rütbeli var mıydı? Yoktu, çünkü onlar kanlı işgal girişimi 15 Temmuz’u yaptılar.
Taksiler ve belediye otobüsleri de kamusal alan, türbanlılar binmesin, kepazelikleri tartışıldı.
Tanklar yürütüldü, bu nüfus Türkiye’ye zaten fazla, 30 milyonu eksilse ne olur? Tehdidiyle muhafazakârlara gözdağı verildi.
Halkın seçtiği Başbakan Sayın Prf.Dr.Necmettin Erbakan’a paşalar hakaret ettiler. Terlettiler.
Müslümanların yaşam alanlarını daralttılar, ibadetlerini yapmalarını engellediler, çocukların 12 yaşına kadar camilerde Kuran öğrenmesini yasakladılar.
Kadınlarımız ve kızlarımız Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit gibi siyasetçiler, onları iş başına getiren Aydın Doğan’ın gazeteleri-televizyonları ve omzu kalabalık paşalar tarafından aşağılandı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit başörtülü olarak seçilen ve başörtülü olarak meclise giren Merve Kabakçı’ya “Bu densize haddini bildirin. Burası devlete meydan okunacak yer değil.” diyerek meclisten kovdu. Merva KABAKÇI’nın ilkokula giden çocuklarının okulunda “Türkiye laiktir laik kalacak sloganı attırdılar ilkokul çocuklarına” bu demek?
Başörtülülere, dindarlara; sokakta, okulda, velhasıl her yerde hakaret edildi.
Bazı hastanelerde başörtülüleri muayeneye bile almadılar.
On binlerce kişinin “irtica” yaftasıyla işsiz kaldı.
Darbecilere direnmeye çalışan yazarların kalemleri elinden alındı.
Halkın oylarıyla iş başına gelen hükümeti yıkıp, partilerini kapattılar.
Bu darbenin yol açtığı ağır ekonomik krizle binlerce iş yeri battı.
Üç kıtaya hükmetmiş ecdadımızı aşağıladılar, hakaret ettiler.
Asker olan biricik oğlunun düğününe giremeyen başörtülü bir Anadolu kadınının ruh halini düşünebiliyor musunuz?
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, başörtülü bacılarımız-kızlarımız için “Suudi Arabistan’a gitsinler orada okusunlar,” ve “İşte çağdaş Türkiye’nin senfoni orkestrası,” diyerek darbecilerin yanında yer aldı, birkaç kez darbe ile gidip-gelen kendisi değildi sanki, demek ki o da danışıklı dövüşmüş!
Gazete sahibi İslam düşmanı Aydın Doğan, Gazeteciler, Ali Kırca, Uğur Dündar, Emin Çölaşan, Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkök, gazeteler Hürriyet, Milliyet, Zaman, Sabah, hepsi seçilmiş hükümete yüklendi,
DGM Başkanı Nuh Mete Yüksel, Yargıtay Başkanı Vural Savaş, Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Paşaları Çevik Bir, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Güven Erkaya, Çetin DOĞAN ile bürokratlar, işadamları, sanatçılar…
Batı çalışma grubunda görev yapanlar, yargıda, TÜSİAD’ta, bürokratlar, sporcular, sanatçılar hangi dine ya da mezhebe mensuplardı?
Evet, batı çalışma grubu Müslüman avına çıkan leş kargaları, Allah’a isyan bayrağını çekmiş şeytanın uşakları?
Her on yılda darbe yapıldı, ülkemizin önü kesildi, her darbede ekonomi çöktü, darbe yapanlar keselerini doldurdular, İsrail, ABD ve NATO’nun dediklerini harfiyen uyguladılar, Anadolu insanını ezdiler.
O gün sıkıntı çeken Müslümanların bugün sıkıntı çektirenlerle birlikte yan yana olması ne kadar vahim…
Yüce Rabbim; bir daha böyle günler gösterme…
***
MEHMET GÖREN