” ( Onları uyuttuğumuz gibi) durumlarını birbirlerine sormaları için aynı şekilde kendilerini uyandırmıştık. İçlerinden biri ” Ne kadar kaldınız?” demişti. ( Kimileri) ” Bir gün veya günün bir parçası kadar kaldık.” demiş. ( Kimileri de) ” Rabbimiz, kaldığımız süreyi daha iyi bilendir.” cevabını vermişti. İçinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise size ondan rızık getirsin! Ayrıca nazik ( dikkatli) davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin!” ( Kehf sûresi, âyet 19 )
Ayeti kerime içinde geçen ve’lyetelattaf emri ” hassas, dikkatli ve tedbirli davranmak, gizlilik içerisinde olmak” demektir. Kelimeye bu şekilde anlam verilmelidir. Çünkü devam eden cümledeki ” Sakın kimseye sezdirmesin” ifadesi bu anlamın devamı niteliğindedir.
Bazı alimlerimiz ve’lyetelattaf kelimesinin ‘ nezaket içerisinde davranmak” anlamına da geldiğini ifade ederek, onların yaşadıkları ortamda şartlar değiştiği için mevcut şartları görerek dikkat ve nezaket göstermelerini onlardan istemişlerdir. Dolayısıyla,
Zikredilen bu ayeti kerime anlamından yola çıkarak, yine bu günkü yazımda Afşin Ashb-ı Kehf makamından bahsedeceğim.
Ama, en çok muhterem bir gazeteci, hacı ağabeyden Mehmet Göçer’den söz edeceğim. Halil Demir beyin de üzerinde durduğu, Mehmet Göçer ağabeyle zaman zaman konuyu gündeme taşıdğı gibi, bendeniz de, yılların eskitemediği gazeteci Mehmet Göçer’den söz edeceğim:
Mehmet Göçer bey, Elbistan’da çalışır , yazıhanesi oradadır ama, onun bir tarafı, asıl gönlüde Afşin Ashab-ı Kehf makamındadır. Meşhur ” Un Sandığı” isimli eserlerinin aşağı yukarı tamamında Afşin Ashab-ı Kehf’i dile getirmiş, vurgulamış, gündeminden eksik etmemiştir. Sağ olsun, var olsun!..
Hacı Göçer bey, ileri yaşına rağmen, koşmuş, ileri atılmış, imani dinamizmini dile getirerek, Mahkeme kapılarına bile koşmuştur. Mahkeme kararları çıkarmış, mekan ve makama yetkili mercileri davet ederek, güneşin doğuşunu, güneşin batışını gözetlemiştir.
Hacı Göçer bey; gazetecilikte kazanmış olduğu tecrübi bilgileri konuşturmuş, durmamış, durak bilmemiş, koşmuş ve halende koşmaktadır. Ashab-ı Kehf makamının tanınması, tanıtılması için her imkana baş vurmuştur.
Afşin İlçesinin tanınmış aydınları ilede temasa geçerek, Afşin için, bölgemiz için bir veli nimet mesabesinde olan makamın tanıtımı, bilinmesi namına her türlü fedakarlığı yapmış, yapmağa da devam etmektedri.
Keşke!.. Afşin’in tüm aydınları, bilginleri böylesi harekete katıılıp, Ashab-ı Kehf’i tanıtma kampanyasında yer almış olsalardı sanırım daha güzel, daha unutulmayacak bir hizmet olacaktı!..
Çünkü, Afşin Ashab-ı Kehf makamını tanıtmak demek, Kur’an’ın emirlerini tanıtmak demektir. Mübarek Kehf suresini belleklere, zihinlere, idraklara, algılara yerleştirmek demektir.
Bendeniz, her yıl yaz tatilimde, Elbistan’ın Sesi Gazetesine uğrar, Hacı Göçer’i ziyaret eder, duasını alırım. Görüş, bilgi, düşünce birlikteliğine vararak, uzun uzun sohbet ederim. Sağ olsun, Allah ömrünü bereketli eylesin!
Manen haz almış olduğumuz, her ziyaret ettiğimizde doya doya ziyaret ettiğimiz mekan ve makamın anlatımından, tanıtımından, insanlığa duyurulmasından memnun oluyoruz. Ashab-ı Kehf’i ve yarenlerini tanıtmak, dini, manevi, tarihi bir mes’uliyettir.
Her kim, böylesi bir mübarek harekete katılırsa, onu tebrik ediyor, varlığı için, var olmaları için dua üstüne duada bulunuyoruz. Meşhur şair Ahmet Çıtak’ın dediği gibi;
” Elbistan şarkına düşer buranın;
Efsus e’linde binası varanın.
Ceyhan nehri yakınından çıkıyor,
Gün doğarken tam mağraya bakıyor,
Yediler durağı mutlak burası,
Üçler makamına yakın arası.
Nice eser ile ispat olundu,
Afşin’de olduğu kesin bilindi.”
…..
Netice olarak;
Her Afşin’li ve civar insanı dostlarımızın zikredilen bu makamın tanıtımı, bilinmesi, yaşanması için var güçlerini vermelerini istirham ediyorum:
Gerek basın-yayın yoluyla, gerek camilerimizde vaazlarla, hutbelerle, gerek sportif yürüyüşlerle, koşularla, gerekse TV. yoluyla makamı anlatmak, insanları buraya davet etmek hepimizin vazifesi olmalıdır.
Ülkemizde bulunan sair makam iddiaları, tarihi, Kur’anî verilerden uzak olup, tamamen yapay bir çağrışım, bir nevi uydurukça iddiadan öteye geçmemektedir.
Çünkü, Dekyanus, sadece Afşin’da yaşamış, Afşin’da bilinmiş, ne Tarsus’da, nede Efes’te yaşamış olduğu vaki değildir.
Yıllar önce, hatırladığımız kadarıyla eski Afşin Müftüsü İbrahim Acar hocanın, Ashab-ı Kehf başlıklı çalışması görevli olduğu için basımı yapılamamıştı. Bu hususta kendisi ile irtibat kurulursa, mes’ele vüzuha kavuşmuş olacaktır. Bu çalışmayı da, Hüseyin Bozkurt kardeşten bekleyelim.
Son söz olarak; yazıma serlevha yapmış olduğumuz, yılların eskitemediği gazeteci Hacı Hüseyin Göçer abiye sağlık ve esenlik diliyor,, Un Sandığı isimli anılarla dolu eserinin devam etmesini Allah’tan niyaz ediyorum. Selam ve dua ile…
***
Şerafettin Özdemir