Gök kubbenin renginden gönlüme efkâr düşer;
Ömrümün baharında saçlarıma kar düşer.
Evimde kiracıyım, gurbetteyim vatanda;
Mübârek Anadolu kahrından bîzâr düşer.
Bulutlar saçlarını yıldızlarla tararken,
Hilâl’in benzi solsa, kalbe âh u zâr düşer.
En hâkî gecelerde buz tutar umutlarım,
Yorgun sabahlarıma yine sonbahar düşer.
Hazan rüzgârlarında bahtımız kararınca,
Bir nesle Taş Medrese denilen diyar düşer.
Eylül’de gençliğimi rehin verdim yetmedi;
Şubat’ta fezlekeme îdamlık karar düşer.
Adâlet kan ağlarken postalın gölgesinde,
Ayarsız terâziden hukûka fîrar düşer.
Mamak’tan Arş’a çıkar bir sancılı yakarış,
Doksan dokuz isminden zâlime Kahhâr düşer.
Uykuları uyutup, günâhına ağlayan
“Gül”e sevdâlılara çile yâdigâr düşer.
Gönül dağından öte buz tutarken hayâller,
Kahrımızın diline kelâm-ı kibar düşer:
“Ben kırk kere İsmâil / Babam İbrâhim değil”[1];
“Devlet Baba” kavlime tövbe istiğfar düşer.
Yürekten taşıp gelen duâların ardından,
Her geceye bir nehar, kışa ilkbahar düşer.
Kar beyaz sevdâları yalnızlığa demirli
Mazlumlara da elbet bir gün iktidar düşer.
Ve sözünde dur/Mamak; yaraları sar/Mamak,
Hesâbını sor/Mamak… Yâr olsa ağyar düşer…
**
Dr. Mehmet GÜNEŞ
[1] Ömer Lütfi Mete, Gülce, Üç Ayak Bir Şafak