1985 yılının Ağustos ayında, Müftü Ahmet Komşul, Afşin İlçe Müftülüğüne tayin edilerek gelmiş oldu. Kamyonetteki yükünü indirerek, kendisiyle tanışmış olduk.
İşte, o tarihten itibaren vefat edinceye kadar, kardeşliğimiz, arkadaşlığımız, dostluğumuz inkıta uğıramadan vefat edinceye devam etmiş oldu. Hoca efendi, bir hayli çocuğa sahip, geliri dar, aile efradına maaşının kafi gelmesi, yetişmesi mümkün değildi.
Buna rağmen, madde alanında bükülmez bir bilek, sarsılmaz bir iman, inandığı yolda, yürüdüğü istikamette hedef sahibi bir kahramandı.
Ahmet Komşul hoca; akıllı, okuyan, hayata kendi bildiği yolda yürümeye çalışan bir mü’mindi. Direniyordu. Hemde, bildiği, inandığı yolda direniyor, yeniliklere karşı tavizsiz, örneğin, evine Televizyon kutusunu bile sokmamış, çocuklarını renkli dünyadan habersiz şekilde yetiştiriyordu.
Ağır tansiyon hastası olmasına binaen, kürsüye çktığı zaman heyecanlanıyor, heyecanını önleyecek hiç bir ilaç bulamıyorduk. Komşul hoca, kıt kanaat yaşamına rağmen, İlkokulu, Orta okulu, Liseyi ve Yüksek İslam Enstitüsünü dışarıdan okuyarak Müftü olarak atanabilmiştir.
Merhum hoca efendi, vefatına kadar benden bir saniye bile ayrılmadan görev yapmış,, yapılacak işleri benimle istişare ederek tamamlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bir mes’elede bana baş vurmuş, telefon edilecek ise telefon ettirmiş, daha olmadı Ankara’ya gittiğimde orada takibini istemiştir.
Hocamızın bir takıntısı bulunuyor idi!.. Televizyon sevmezliği!.. Nerede, hangi dostun evinde televizyon denilen alet bulunuyor ise, oraya pek gitmemiş, gitse bile Televizyonun çalışmasına imkan vermemiştir, Halbu ki, günümüz dünyasında, Televizyon denilen aletten kaçış olmadığına binaen, en uygunu bu makinayı, kutuyu hayri alanlarda kullanmaktır.
Haberlerin takibi, açık oturumlar ve benzeri faydalı taraflarını almalı, aksi olan şeylerdede elimizin altındaki düğmesine dokunarak sesini kesmeliyiz. Maalesef, merhum hocamızla bu konuda anlaşamadık, ortak bir noktada buluşamadık.
Diğer bir yapısı da, mutasavvıflara hoş olmayan bir gözle nazar etmesi, Rabbani fikirler, Kur’anî görüşler serdederek onların konuşmalarını dinlememesidir.
Hoca efendi, heyecanlı, kürsüde ise heyecanına hakim olamaz, zaman zaman bu heyecanı sebebiyle rahatsız olurdu. Onun içindir ki, vefat ettiği miraç akşamında da böylesi bir hal yaşamış, kalp krizi geçirmesi nedeniyle hayatını kaybetmiştir
Tansiyonu yüksekti. Tabii ki, kalabalık bir aile sahibiydi. 13 tane çocuğu vardı. Çocuklardan bu gün İstanbul Adliyesinde Hakim olarak görev yaşap Mehdi kardeşim, taa o zamandan İmam_Hatip Lisesinde kendisini belli ediyor, çalışıyor ve ileriye doğru koşuyordu. Başarılar dilerim.
Ve bir akşam miraç gecesi idi. Ben, o gece Afşin Ulu camiinde değildim. Müftü efendi, kürsüye çıkmış, kalabalık bir cemaate hitap ederken, heyecanlanıyor, Kudüs’ten, Filistin’den, ezilen Müslümanlardan bahsetmiş. Heyecanlandıkça, kendisini tutamıyor, hem ağlıyor, hem de Müslümanları sorgulamıştır.
İşte, o anda, olan oluyor. Hocamız, kürsünün üzerinde, bayılmış, heyecanına yenik düşerek, aşağıya indirilmiş oluyur . Hastaneye kaldırmışlar, kaldırmışlar ama, hocamız bitkin ve perişandır.
Dr. Adnan bey, beni aramıştı. ” Şerafettin hoca, Müftü Ahmet Komşul ağır hasta, kalp krizi geçiriyor,. bir an önce hastaneye gel!” demişti. Hemen, hastaneye geldim ki, ne göreyim? Müftü efendi, hakikaten kendinde değil, sürekli kusuyor, istiğfar ediyordu.
Kayseri Tıp Fakültesine götürmek zorunda kaldım. O zaman ambulans yok, TEK’den rica ederek almış olduğumuz Steijen arabanın arkasına yatırarak hemen yola koyuldum.
Gecenin son anında Kayseri Tıp Fakültesine yetişmiş oldum. Ama, gelin görün ki, Müftü efendi, Afşin-Kayseri arasında sürekli kusmuş oldu. Fakültede hocaların, yakın ilgileri sayesinde içeri aldılar. Hocalar!.. ” Sizin beklemenize lüzum yoktur. İki gün içerisinde sizi ararız ” dediler.
Ve iki gün sonra, sabah Müftülüğe geldiğimde, Tıp fakültesi beni aradı. ” Başınız sağ olsun, geliniz Müftü efendiyi götürün”dediiler. Dizimin bağı çözülmüştü. Bu haberi Kaymakam beye, İl Müftüsüne bildirdim. Ailesini ve çocuklarını Siverek’e göndermek zorunda kaldım.
Netice olarak;
Hemen o anda, Belediye Başkanı Şeref Peköz beye telefonla bildirerek, Belediye’nin ambulansını rica ettim. Acilen Kayseri’ye hareket ederek, öğle vakti Tıp fakültesine ulaşmış oldum.
Tam öğle vaktinde morga ulaştım, Kayseri İl Müftüsü Necmettin Nursaçan hoca efendi ekibi ile gelerek, Müftüyü yıkamışlar ve yıkamak işi bitmek üzereydi. Sağ olsun, Necmettin hoca, cenazeyi, bizzat kendileri takip ederek, teçhiz işleri tamamlanarak oradan ayrılmış oldum.
Hakikaten, Afşin insanı, hayır sever, alime hürmet gösteren insanlardır. Cenaze ile Afşin Ulu camiinde, o zaman ki, imam merhum Ahmet Öztürk’ün cenaze namazını kıldırmasıyla, bir hayli oto, otobüs eşliğinde Siverek İlçesine hareket ettik.
Sabah namazı girerken, günümüz dünyasında meşhur Menzil köyüne ulaşmış olduk!.. Şeyh efendi ile tanıştık, musafaha yaptık, bir Müftü efendinin cenazesini Siverek’e götürmekte olduğumuzu ifade ettik. Güneş doğarken, oradan hareket ederek, tam Kuşluk vaktinde Siverek’e girmiş olduk.
Siverek protokülü ile tanıştık. Belediye Başkanı ve ekibi ile… Hoca efendiyi dar-ı bekaya yolcu ettikten sonra yeniden Afşin’a gelmek için yola koyulduk. Dolayısıyla,
Afşin halkı, halen, Müftü Ahmet Komşul’un, kurak bir günde Havsa mevkiine giderek yağmur duasını yapmasını hiç unutmaz. günlerce yağmur yağması sonunda, yağmurun tekrar dinmesi, durması için ona rica ettiklerini biliyorum.
Müftü Ahmed Komşul’u; sıla toprağına vererek, uzun zaman Müftüsüz kalmış olduk. Merhum Müftü Ahmet Komşul, vefatından önceye kadar benim Yurt Dışı görevine talip olmamı istemez iken, ben sanki bunu fırsat bilmiş gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Yurt Dışı sınavına katılarak, Hollanda ülkesine tayinim çıkmış oldu.
Daha bendenizin vizesi çıkmadan önce, yine bir Müftü efendi olan İmran Kılıç’la sekiz ay falan çalışmam olmuştur. İmran Kılıç Müftüyü ve Ahmet Komşul hocaları rahmetle anar, ruhlarının şad, makamlarının cennet olmasını niyaz ederim. Selam ve dua ile…
*
Şerafettin Özdemir