-Eşini baltayla doğradı.
-Birlikte yaşayan kadın ve erkek evde ölü bulundu.
-Yan baktı, kavgasında birbirlerini bıçakladılar.
-Mısırı iyi pişirmemiş diye mısırcıyı silahla vurup, öldürdü.
-Annesi, bir yaşındaki çocuğunu çöpe attı. Hem de sesi çıkmasın diye ağzını kapattı.
-Evlilik dışı doğan çocuğunu öldürdü.
-Çocuklarını katletti.
-Trafikte birbirlerinin kafasını, gözünü parçaladılar.
-Bir düğünde 44 kişiyi katledildi.
-Bir kıza işkence yapılıp, kafası kesilerek çöp konteynırına atıldı.
-Annesinin sevgilisi tarafından öldürülen küçük çocuk tarlaya atıldı.
-Bir baba sözünü dinlemeyen kızını mezarlıkta boğazını keserek öldürdü.
-Aynı aileden sekiz kişi evin oğlu tarafından katledildi.
-Bir kız komşu kadın tarafından sobada yakıldı.
-Sevgilisinin ağlayan çocuğunu işkence ederek öldürdü.
-Annesini ve babasını döverek öldürdü.
-Kadın kocasını kaynar su ile haşladı ve bıçakladı.
-İki günlük çocuğu çöpe attılar.
-Annesini ve babasını sokak ortasında dövdü.
-İki kız bir erkek için birbirini bıçakladılar.
-Küçük kız çocukları kaçırıp, tecavüz ettiler.
-Sevgilisi ile birlikte olup, kocasını öldürdü.
-Anne ve babasını öldürdü.
-Fuhuş, zina ve bu tür şeylerden çıkan kadın cinayetleri…
-Baba cinnet geçirdi, çocuklarını ve eşini doğradı.
-Hamile kediyi pitbull köpeğin önüne atan çocuklar soru soran gazeteciye “seni vursam sana da acımam, kaldı ki kediye acıyalım”
-Damat dehşeti.
-Kız istemede ortalık karıştı.
Ve daha neler neler… Ne oldu bize?
Cinayet, intihar, silahlı ve bıçaklı saldırı, kavga, soygun, gasp gibi haberler televizyonların ve gazetelerin manşetlerinden düşmüyor.
Sevgi, şefkat, muhabbet ve hoşgörü üzerine inşa edilen toplumumuzda, neredeyse her gün meydana gelen vahşi cinayet ve benzer olumsuzluklarla dehşete düşüyoruz!
Ne oluyor?
Bütün bu yaşanan olayların sebebi nedir?
Bunların psikolojik, sosyolojik olarak araştırılması mutlaka gerekir ama ben ağırlıklı olarak dini yönünü ele almaya çalışacağım.
Küçükken bir tarla faresini öldürmüştüm. İleride yavrularının olduğunu görünce üzüldüm. O günden beri hiçbir hayvanı incitmedim.
İnsanın içinde merhamet olmalı, sevgiyle yaklaşılmalı bütün canlılara. Hatta insanları üzmemek ve kırmamak içinde mücadele edilmelidir.
Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ne buyuruyor “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” Değerli kardeşlerim, insanın ayaklarının bağı çözülüyor, titreme tutuyor, soluk alamıyor, kalbi yerinden sökülüyor bu Hadis’i Şerif karşısında…
Birbirimizi sevdikçe yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, kardeşlik, sevgi, saygı, muhabbet ve samimiyet artar. Böyle bir toplumda vahşet olur mu?
Evet, bugün günümüzde sevgiye ne kadar ihtiyacımız var, değil mi değerli kardeşlerim?
Allah’ın emirlerine riayet etmeliyiz.
Peygamber Efendimizin sünnetine sarılmalıyız.
Çünkü insanlık, sevgi, huzur ve mutluluk buradadır.
Sevgi ve saygının olmadığı yerde kin ve nefret olur. Kin ve nefret de insanlığımızı kaybettirir. İnsanlığın olmadığı yerde de hayat yaşanmaz hal alır.
İslam’ın amacı huzurlu ve mutlu bir toplumun oluşmasını sağlamaktır. Bizde İslam’ın fertleri olarak huzuru ve mutluluğu yakalamak için gayret gösterip, çaba sarf etmeliyiz.
Bu dünya imtihan dünyası elbette sıkıntı ve sorunlar olacaktır. İmtihan, mihnet kökünden geliyor. Mihnet ise, sözlükte zahmet, eziyet, dert, bela anlamına geliyor. Ancak, mecazi manada denemek, sınamak, tecrübe etmek olarak kullanılıyor. Demek oluyor ki, denenmek, sınanmak, tecrübe edinmek ve bunlardan da yüzünün akıyla çıkabilmek elbette özel çabaları gerektiriyor. Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere dünya rahat yeri, keyf yeri, dinlenme ve eğlenme yeri değildir. Tam tersine, çalışma, çabalama, yorulma ve dolayısıyla da dinlenmeyi, eğlenmeyi hak etme mekânıdır. Velhasıl, dünya rahat yeri değil, çaba ve çalışma yeridir.
Apaçık düşmanımız olan şeytan Müslümanları günaha sevk etmek için her daim (kıyamete kadar) görev başındadır. Onun için Müslüman’da her an tetik de olmalıdır. Helal ve haramı gözetmelidir. Yaptığı her şeyde (attığı her adımda) helal mi, haram mı sorgulamadır. Bunu yapan bir Müslüman kötülüklerden uzaklaştığı gibi iyiliğe ve güzelliğe de yönelir. İyilik ve güzellik ise huzur ve mutluluğun anahtarıdır. İyilik ve güzelliğin açtığı kapının içinde kötülük ve nefret olmaz. Kimileri diyor ya benim kalbim temiz! Nohut çuvalının içine avucunu soktuğun zaman nohut çıkar, buğday çıkmaz! Velhasıl, insanın içinde (kalbinde) ne varsa dışına onu yansıtır. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.”
Allah’ın bizi her an gördüğünü ve bize şah damarımızdan bile yakın olduğunu unutmayalım değerli kardeşlerim?
Kork Allah’tan korkmayandan… Allah’tan korkmayan insanda merhamet olmaz. Merhamet olmayan insanda da acıma olmaz. Acıma hissi olmayan insanda her türlü vahşeti yapar. Merhametten maraz doğarmış! Yerdekiler merhamet edin ki göktekilerde size merhamet etsin buyuruyor Peygamber Efendimiz. Merhametten maraz doğmaz değerli kardeşlerim, merhametten sevgi doğar.
Müslüman hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini, her anın bir imtihan olduğu bilinciyle hareket eder. Kalbini, ruhunu Allah’a teslim etmiş olan bir Müslüman kötülük yapabilir mi?
Allah sevgisi ve korkusu, öldükten sonra hesap verme, tekrar dirilme, cennet ve cehennem gibi değer ve inançların zayıfladığı birey ve toplumlarda insanı ne ve kim kontrol edebilir ki?
Değerli kardeşlerim, insanı canavar yapmak istiyorsanız, yüreğinden Allah, peygamber ve insan sevgisini alın, hesaba çekilme duygusunu da bir kenara koyun, sadece madde ile düşünen bir ruhu düşünebiliyor musunuz?
Peygamber Efendimiz bir Hadisi Şerif de; haklı olunduğu halde kavgadan çekilene, yani kavga etmeyene cennette bir köşk verilmesine kefilim buyuruyor. Oysa günümüzde eften püften şeyler için ne kavgalar ediliyor? Hatta haksız olunduğu halde bile üste çıkılmasına ne demeli?
Toplumları bir arada tutan dini ve milli unsurlar vardır. Dini ve milli unsurlar o toplumun emniyet sigortası hükmündedir. İşte, dinin haram kıldığı, toplumun ayıp saydığı şeyler yavaş yavaş ortadan kaldırılmaya çalışılmakta. Televizyondaki açık seçik filmler, vahşet dolu görüntüler, ahlaksız yaşamlar, dünya süsü, özgür yaşam gibi düşünceler yıllardan beri toplumumuza empoze edilmeye çalışılmaktadır. Toplumun önem verdiği dini ve milli bütünlükle alakalı değerler televizyonlarda, dizilerde, internette ayaklar altına alınmakta… Amcasının eşiyle (yeğeni) birlikte yaşaması gibi… Hep şehvet ve kadınların cazibeliliği ön plana çıkarılmakta… Şu uyur düşman uyumaz, atalarımız ne güzelde demişler. Evet, düşman uyumuyor, Haçlı ve Siyonistler bizi top ve tüfekle yenemeyeceklerini anlayınca kültürümüzü yozlaştırma ve kendi kültürleriyle de bilhassa da gençlerimizi etkileme çabası içerisine girmişler… Birde Haçlı ve Siyonistlere hizmet eden içtekilere ne demeli? CHP’li Genel Başkan Yardımcısı Özgür Özel “4-6 yaş Kuran kurslarına -ortaçağ zihniyeti- dedi. Bu zihniyetin dini değerlere olumsuz bakışı ve söylemleri ortada…
Çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkmalıyız. Onları milli ve manevi değerlere göre yetiştirmeliyiz. Gelecek onlardadır. Çin atasözü “Eğer bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insanını eğit” der.
Küçük yaştan itibaren verilen eğitim ve terbiye insan hayatında merkezi bir öneme sahiptir. Zira insanı neyle terbiye edersek onunla biçimlenecektir.
Çalıştığım devlet kurumuna 25 yaşlarında bir genç geldi. Görünüşü ve davranışında psikolojik olarak sorunları olduğu her halinden anlaşılıyor. Buyur ettim. Çay ısmarladım. Sohbet ettim. Giderken “şimdiye kadar bana böyle davranan olmadı” teşekkür ederim dedi. İnsanı insan olarak görmeliyiz. Onlarla samimi bir iletişim kurmalıyız. Oda bizim insanımız, o da bu toplumun bireyi. Derdiyle dertlenmeli, sorunlarına çözüm bulmalı… İnsanımıza sahip çıkmazsak eğer cinnet geçirenler ve toplumu olumsuz etkileyen olayların sayısı her geçen gün artar. Onun için toplumun huzurlu ve mutlu olması için hepimizin taşın altına elini hatta gövdesini sokmalıdır. Kısacası bana ne dememeliyiz.
Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına da yapmamalıyız.
Kanaatkâr olmalıyız. Az şeylerden mutlu olmasını bilmeliyiz.
Velhasıl, bir Müslüman olarak kendimize çeki düzen vermeliyiz.
Kalın sağlıcakla…
*
MEHMET GÖREN