

14 Kasım 2025 günü, Gürcistan’da elim bir kaza sonucu düşen uçağımızda can veren 20 tane kahramanımızı cenaze namazlarını kılarak, ebedi istirahatkgahlarına defnedilmek üzere İl’lerine, İlçelerine ve köylerine göndermiş olduk.
Bu olay karşısında din admlarının ağızlarından dökülen aziz Kur’an’ın, taziye mesajlarının, teselli içeren ifadelerin manevi ağırlığı bu aziz milleti yasa boğmuştur. Merhum şairimiz A. Karakoç’un şu ifadesi bizleri yarınlara, taa ötelere götürmüştür:
MEHMED’İM!..
” Gazel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehidler,
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip, bir geliyor gardaşım!”
Malum olduğu üzere, bu aziz millet evlatları dün ve bu gündür ölümüne ölümüne şehadete koşmaktadır. Taa Yemen diyarlerindan tutunda, Trablusgarp çöllerine varıncaya, Fizan’a,Kaskaflar’a, Plevne’ye, Galiçya’ya, Girne ‘ye Magosa’ya, Lefkoşe’ye; Kerkük’e’ Musul’a , Çanakkale’ye, Sarıkamış’a ve benzeri yerlere bu amaç uğruna koşmuştur,
1915
yılında Karagöz köyünden Dedem Zor Ahmet’i Yemen çöllerine uğurlarken ağızlardan dökülen ve dillerin terennüm etmiş olduğu
” Burası Muş’tur yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir” yanık türkülerini söylerken gözlerimizden yaş, kalbimizden acı dolu feryatlar yükseliyordu.
Onun içindir ki, mes’ele yirmi şehidimizle bitmeyecektir. Yıllar önce bir tatil günümde Afşin Ulu camiinde kılınan iki şehid cenazesini halen unutamıyorum. Diyabakır’da şehid düşmüş bir polis memuru ve baş yaşındaki oğlunun cenaze merasimi idi.. Şehid annesi haykırıyordu: ” Oğlumu babasından ayırmayın, çünkü, o küçüktür korkar.” diye acı acı feryat ediyordu.
Her ne vakit, Afşin Asri mezarlığa gitmiş olsam, yakınlarımın yanı sıra bu iki yiğidi ziyaret etmeden gelmem. Dolayısıyla, tüm şehidlere ” Ölüler” demeye haya ediyor, ruhları incinmesin diye dua dua kelimeler dökülmektedir.
Hayatı anlamak, yaşamın mahiyetini kavramak için şehidliklere uğramak lazımdır ve hemde elzemdir. Zaman zaman düşünmeden, tefekkür etmeden kendimi alamıyorum. Dünya milletleri arasında aziz milletimiz kadar şehid vermiş “Bir hilal uğruna” serden, yardan ve sineden geçmiş bir millet bulmak, müşahede etmek mümkün değildir.
Zaten bu gerçek fiili olarak yaşanmış olsaydı, Siyonizm; ne Gazze’yi, ne Filistin’i, ne Yemen’i, nede sair yerleri işğal etmemiş olurdu. Örneğin, Kıbrıs Rum kesimine İsrail emperyal güçleri ha bre yığınak yapmaktadır, niçin ve neden? Bu gerçeği bilmemek ahmaklık olur kanaatindeyim. Türk yurduna göz dikmek, kenardan köşeden çakallık yaparak rahatsızlık vermektir.
Ama, bilinsin ki, bu aziz millet tarih boyunca seferden sefere koşmuş, Türk yurdunu hiç bir emele peşkeş çekmemiştir. Vakti tezahür etttiği zaman, bu millet evlatlatlarının tamamı Sütçü İmam, Rıdvan hoca, Kara Fatma, Nene hatun olur, Seyyid onbaşı olarak 276 kiloluk gülleyi tepelerine geçiririz.
Yeter ki, iç çekişme, çirkin politik düellolar yaşanmasın. Daha doğrusu, ” Tipi tipilik” yaşanmasın. Görünen odur ki, Tipi tipi Sabetayist bir çirkinliktir. Zaten, tipi tipi, bu milleti sevmiş olsaydı, diyar diyar giderek, ülkesinii, milletini şekvada bulunmazdı.
Netice olarak,
Vatan geneline törenlerle, Fatiha’larla, Tekbirlerle uğurlanan 20 şehidimize rahmet diliyorum. Rabbim; makamlarını ali ve cennet eylesin. Onlar, manen bu miletin gönlünde, kalbinde yaşamaktadır.
Onların aileleri, çocukları da sahipsiz, kimsesiz bırakılmayacaktır. Onlar, gönlümüzde yaşayacaklar, okunan Kur’an’lar onların yoldaşı ve iman dostu olacaktır.
Dileriz ki, Azerbaaycan törenlerine katılan bu yiğitler Azerilar arasında da gündem olur, maddi ve manevi olarak sinelerde yaşamış olurlar.
Bu vesileile ile tüm şehidlerimizi saygı ile selamlar, komşularının Hz. Hamza, Mus’ab , Hz. Hüseyin olmasını niyaz ediyorum.. Selam ve dua ile..
**
Şerafettin Özdemir



