

“İnsanı üzecek, zora sokacak ve sağlığını olumsuz etkileyecek her türlü davranıştan uzak durmayan “bozuk” insandır eğer insan denirse.”
SORUMLULUK…
Ben Müslüman’ım diyen bir kişi helal ve haramı gözetmek zorundadır.
Allah’tan korkan Müslüman insanı üzecek, zora sokacak ve sağlığını olumsuz etkileyecek her türlü davranışlardan uzak durur.
Müslüman keyfine göre iş ve işlem yapamaz. Öncelikle insana, çevreye, hayvanlara ve diğer varlıklara zarar vermez. Zarar verenleri de uyarır. Örnek insan olur. Çocuklarını da bu şekilde yetiştirir.
Müslüman öncelikle Müslüman kardeşini düşünür. Onun iyiliği, huzuru, sağlığı, mutluluğu için çalışır ve bu konuda da gayret gösterir.
Bu iş böyledir.
İslam budur.
Yüreği sevgi ile dolan Allah Resulü bir Hadis-i Şeriflerinde: “Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimselerdir.” “Küçüklerine merhamet ve sevgi, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurarak, insanlar arasındaki ilişkilerin temelini sevgi ve saygı üzerine kurmuştur.
Sevgi ve saygı üzerine kurulan sosyal ilişkilerimizde insan sağlığını bozacak ve tehlikeye düşürecek davranışlarda bulunulabilir mi?
Günümüzde kardeşliğe, sevgiye ve saygıya ne kadar da ihtiyacımız var değil mi?
Öncelikle iyi ve ahlaklı bir nesil yetişmek hepimizin sorumluluğundadır. Bu sorumluluktan kaçamayız.
Kötülük ve iyiliklerden anne ve baba da sorumludur. Öğretmen ve diğer bireylerde taşın altına elini sokmak zorundadır. Toplumun huzur ve mutluluğu için elbette…
Toplum bir bütündür.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın Yahudi atasözüne itibar edilmemelidir.
Bir iş yaparken Allah’ın gördüğünü aklımızdan çıkarmamalıyız.
Haram kazanmak insanın hem dünyasını hem ahretini bitirir. Dünya gelip geçici üç günlük ama ahret sonsuz. İnsana Yüce Rabbim sonsuz yaşamayı vermiş. Bu ahrette olacak elbet. İşte orayı kazanmak için bu dünya da Müslüman’ca yaşamaktan başka çaremiz yok.
Ahretin tek kazanılacağı yerde dünya.
Onun için helal ve harama dikkat edeceğiz.
Konumuzun ana mevzusu geçenlerde İstanbul’da yurt dışında yaşayan gurbetçilerimizden 4 kişilik bir ailenin zehirlenerek ölmesi. Ne vahim bir durum. Allah hepsine de rahmet eylesin.
Televizyon da izledik. Oteli ilaçlayan firmanın sertifikası bile yok. Yani işin ehli değil. Kullanılan ilaç Hindistan’dan getirilmiş, panzehiri yok. Otel çalışanı işim var, diyerek dışarı çıkıyor ve kapıyı kilitliyor. Bu ne aymazlık!
Şu sorumsuzluğa bakın değerli kardeşlerim.
Esnaf, lokanta, otel sahipleri ve çalışanları bu işi niçin yapıyorsunuz? Ailenizin rızkını temin etmek ve para kazanmak için değil mi? Peki o zaman müşteriye tarihi geçmiş malzeme satma, verme, yedirme ve sağlığını bozacak iş ve işlemde bulunma niye? Yapmıyorsan eğer bırak git. Seni zorla tutan var mı?
Doktor, öğretmen, idareci, belediye başkanı, işçi, memur, işveren velhasıl herkes yaptığı işin hakkını vermeli.
Eşim 5 yıla yakın bir zaman esnaflık yaptı (tavuk döneri, bazlama ve gözleme). Komşumuz köyden yağ almış ama hoşuna gitmemiş. Hanıma bizimkiler bu yağı yiyemiyorlar, sen satın al dükkânda kullan, demiş. Hanım senin yemediğini ben müşterime mi yedireyim, demiş. Ağzının payını da vermiş. Değerli kardeşlerim, kendi yemediğini bir başkasına layık görmek insanlıkla bağdaşır mı? Bu komşumuz ile araya mesafe koydum ki bir daha böyle aşağılık yapmasın, diye.
Müslüman sattıklarından sorumludur.
Sorumluluk kolay mı?
Bu gurbetçimiz aynı zamanda Alman vatandaşı. Almanya’dan sadece İstanbul’a gelen turist sayısı bir buçuk milyon. Alman medyasında kara propaganda yapılmaya başlandı bile. Dört can gitti, geri gelmez.
Birkaç kendini bilmezin yaptığı işler nereye varıyor?
Onun için yaptığımız hal ve harekete dikkat edip sorumlu davranmalıyız.
Yine İstanbul’da, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yeni doğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden olan ve haksız kazanç elde ettikleri belirlenen 22’si tutuklu 47 sanık hakkında hazırlanan fezlekede yer alan Sağlık Bakanlığı Müfettişliği raporunda, yeterli tıbbı bakım sağlanamayan bebeklerin hayat haklarının elinden alındığı değerlendirmesi yapılmıştı.
Bolu’da otel yangınında 78 vatandaşımız yanarak ya da dumandan zehirlenerek öldü.
Aynı restoranda yemek yiyen 25 kişi zehirlendi.
Cezaevinde mahkûmlar ve KYK yurdunda öğrenciler yedikleri yemekten zehirlendiler.
Öğrenci yurdunda 120 ilkokul ve ortaokul öğrencisi yedikleri yemekten zehirlendiler.
Ya depremlerde on binlerce insanımız çürük malzeme kullanıldığı için yıkılan binalarda can vermedi mi?
Trafikte de sorumsuzluktan binlerce insanımız kazalarda ölmüyor mu?
İş yine aynı yere dayanmakta, helal ve haramı gözetme.
Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denilebilir mi?
Bütün meslek grupları (serbest-kamu) yaptığı işin hakkını versin. İyi, güzel, temiz ve kaliteli hizmet sunsun. Güler yüzlü ve tatlı dilli olsun. Sorumluluğunu bilsin.
Deveye “boynun eğri,” demişler. O’da, “nerem doğru ki,” demiş! Maalesef her alanda sıkıntıdayız.
Göz bebeği çocuklara ateş ve zehir yedirilmesin.
Kazandığınız helal olsun değerli kardeşlerim.
(Not: İşini hakkı ile yapanlardan Allah razı olsun. Sayısını artırsın. Onlara sözümüz olabilir mi?)
*
MEHMET GÖREN



