
Suriye’de Hafız Esad ve oğlu Beşşar Esad yaklaşık 61 yıllık saltanatları süresince Müslümanlara işkence ve katliam yaptılar.
İnsanları canlı canlı presleme, tecavüzler ve daha nice akla hayale gelmeyen zulümler. Bilhassa da Sünni Müslümanlara.
Bu konu ile ilgili bir yerden başlamak gerekirse… Klinik Psikolog Ayşe Hümeyra Kutluoğlu’nun Suriye’de sadece 7 yılı baz alan ve bu süre zarfında yaşanan olaylarda Suriyeli kadınların yaşadığı travmalara ilişkin yaptığı çalışmasının çok çarpıcı sonuçlarını açıklamayı uygun gördüm.
“Değişik gerekçelerle hapse girmiş, tecavüze uğramış, çeşitli işkenceler görmüş ancak yaşadıkları her türlü zorluğa karşın hayatta kalmayı başarabilmiş Suriyeli kadınların hikâyelerine yer verilen çalışmada, kadınların yaşadığı psikolojik sorunlar da masaya yatırıldı. Suriye’de bugüne kadar yaklaşık 10 milyonu aşkın insan yerinden edilirken, bunlardan 5,6 milyonu ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Yurt dışına çıkabilen 3,5 milyon Suriyeli Türkiye’ye gelirken, kalan kısmı Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerine göç etti. Sadece kayıtlı kişileri yansıtan bu rakamlar dışında, binlerce kişi de kaçak yollardan yaşam savaşı vererek başka güvenli yerlere göç etmek zorunda kaldı.
Çalışmada, sivil, kadın, çocuk, yaşlı, masum demeden pek çok insanlık suçunun işlendiğinin belirtildiği Suriye’de, bizzat Esad rejimi ya da ona bağlı silahlı gruplarca gerçekleştirilen savaş suçu kapsamındaki suçlar 19 başlık altında toplandı.
Çalışmada 19 başlık şu şekilde yer aldı:
Adam öldürme, bir uzvun ziyanı, zalimane muamele, işkence şahısların onurunun ciddi şekilde zedelenmesi, rehin alma, bir kişiyi hukuki bir prosedüre tabi tutmaksızın yargılama veya infaz etme, sivillere saldırı, Cenevre Sözleşmeleri kapsamında korunması gereken kişilere ya da nesnelere saldırı, insani yardım kapsamında olan ya da Barış Gücü Misyonu’nda çalışan personele veya hedeflere saldırı, korunması gerekli olan mekânlara saldırı, yağma, cinsel saldırı ve tecavüz, 15 yaşından küçük çocukların askere alınması ya da kullanılması, sivilleri yerinden etme, haince öldürme ya da yaralama, hiç merhamet göstermeme, tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutma, düşman tarafın mal varlığını ele geçirme ya da tahrif etme.
13 BİN 581 KADIN GÖZALTINA ALINDI
Çalışmada, Suriye’deki kirli savaşın en çirkin yüzlerinden birini kadınlara yönelik suçların oluşturduğu belirtilirken, eşinin ya da bir akrabasının rejim muhalifi olmasının, Suriye’de binlerce kadının hapse atılmasına yeterli sebep olarak görüldüğü kaydedildi.
Gözaltında olan Suriyeli kadın sayısı ile ilgili olarak kesin bir rakam vermek mümkün olmasa da gözaltına alınan kadınların yakınlarının ifadelerine göre, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SİHG) ve “Vicdan Konvoyu” oluşumunun rakamlarına göre bu sayının 13 bin 581 olduğu kaydedildi.
Bu kadınların yarıya yakını tutuklandıktan bir süre sonra bırakılırken, halen 6.700’den fazla kadının Suriye hapishanelerinde tutulmakta olduğu bilgisi aktarıldı.
KADIN-ÇOCUK AYRIMI YAPILMIYOR
Çalışmanın raporunda, SİHG bünyesinde gözaltında olan kadınların dosyalarını takip eden Nur al-Khatip’in, Suriye rejiminin zalimane uygulamalarında kadın erkek ayrımı gözetilmediğine dair şu ifadeleri yer aldı:
“Rejim, uyguladığı şiddet, kaçırma ve güç kullanma yöntemlerini muhalif her türlü sese karşı kadın, erkek hatta çocuk ayrımı yapmaksızın gerçekleştiriyor. Yapılan işkencelerde kadın ve erkekler arasında fark gözetilmiyor. Üstelik kadınlar, polis karakollarında ve sorguya alındıkları yerlerde her türlü hakarete, psikolojik ve fiziksel saldırıya maruz kalıyor. En temel ihtiyaçlarını dahi gidermelerine izin verilmeyen kadınlar, ayrıca erkek güvenlik elemanları tarafından aranırken onur kırıcı muameleye, küfre, tehdide ve tecavüze varan cinsel saldırılara uğruyor.”
10 BİNE YAKIN KADIN TECAVÜZE UĞRADI
Raporda, Suriye’de kadınların karşı karşıya kaldığı en çirkin ve vahşet dolu hak ihlalinin, cinsel şiddet olduğu belirtildi. Bu ihlalin, cinsel taciz veya tecavüzle korkutmak, cinsel taciz veya tecavüz şeklinde gerçekleştiğinin aktarıldığı çalışmada, “Ülkede cinsel şiddet, Suriye rejim güçlerinin sıkça ve sistematik bir şekilde başvurduğu başlıca yöntemlerden biri haline gelmiştir. Gerek baskınlarda ve arama noktalarında gerekse hapishaneler ve tutuk evlerinde halkın direncini ve iradesini kırmak amacıyla bu tarz çirkin uygulamalara başvurulmaktadır. Ayrıca muhaliflerden intikam almak amacıyla kadın ve kız çocukları kullanılarak erkekler yıpratılmaya çalışılmaktadır.” ifadeleri yer aldı.
Çalışmada, SİGH’e göre, Suriye’de şu ana kadar 10.000’e yakın kadının tecavüze uğradığı belirtilerek bu tecavüzler sonucu da sayısı tahmin edilemeyen istenmeyen gebelik ve doğum vakasının meydana geldiği kaydedildi.
Cani Esad ve Baas Partisinin İsrail’den ne farkı var?
Suriye’de tecavüz edilen kadınlara içimizdeki solcu çağdaş kadın dernekleri neden sessiz kaldı hep?
***
Arap baharı yalanı ile başlayan olaylar zincirinde Suriye’de nasibini alarak bir şekilde iç savaş başlatılmış oldu.
Ayaklanma devam ederken köşeye sıkışan Esad kendine yakışır bir plan yaptı şeytanca.
Planlamayı hayata geçiren Esad ilk iş halkına seslendi: “Her kim rejime doğrulttuğu silahı bırakır ve İdlip’e giderse hakkında hiçbir yasal işlem yapılmayacak, herhangi bir soruşturma açılmayacak.”
Esad silah bırakanları ülkeyi terk etmeleri için önlerini açılabilirdi ya da ülkenin belirli yerlerine gitmelerini sağlayabilirdi.
Bunu yapmadı Esad…
Israrla İdlip’te toplanmalarını istedi.
Bu yapılan kurnazca ve haince bir plandı.
Esad’a inanan milyonlarca Suriyeli İdlip’te toplandı başlarına ne geleceğinden habersiz.
Kendisine, kurduğu sisteme düşman tüm yapıları bir yere toplayacak, sonrasında yapacağı toplu katliamla tamamından kurtulacak, böylelikle artık öldürülme ya da yıkılma kâbusu görmeyecekti.
Böyle bir katliam mümkün mü?
Suriye’de Beşşar Esad rejimi sarin gazıyla Han Seyhun’da 100’den fazla, Duma’da ise 78 sivili katletti.
Yine 2013 yılında Guta’da, 2017 yılında İdlip’te, yine Hama’da kendi halkına kimyasal silah kullanarak yüzbinlerce Suriyeliyi katleden bu cani değil miydi?
Sadece babası Hafız Esad’ın Suriye’de katlettiği kişi sayısı 1.000.000.
Dolayısıyla bu yaratıklara cani demek hafif kalır.
Esat ailesinin türünün tespit edilmediği ortada.
Son olarak İdlip’te yaşayanlar bu kanlı plandan nasıl kurtuldu dersiniz.
Türkiye sayesinde.
Türkiye İdlip’i Astana masasına götürmekle en doğru işi yaptı ve milyonlarca insanın hayatını kurtardı.
***
Zalim Esad rejiminin Suriye’de Müslümanlara uyguladığı işkence yöntemleri insanın kanını donduracak cinsten. Suriye rejiminin işkencehanelerinde 7 ay kalan Abdulkerim Berekat, ölüm sandalyesinden, bacaklarının kırılmasına bütün boyutlarıyla gördüğü işkenceleri anlattı.
Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan devrim hareketi, 200 bine yakın insanın ölümü onbinlerce ailenin yok oluşuna yol açtı. Binlerce kişi gözaltında kayboldu, bazıları ağır işkenceler altında hayatını kaybetti. Gösterilerin başladığı ilk günlerde başlayan gözaltılar ve işkenceler hala devam ediyor. İnsan hakları örgütlerinin ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin raporları, rejimin uyguladığı işkence yüzünden binlerce kişinin öldüğünü ortaya koyuyor.
Abdulkerim Berekat 36 yaşında. Ancak yüzüne bakanlar onu 50 yaşında zannediyor. Son 3 yılda yaşadıkları, başta ailesi olmak üzere ondan çok şey götürdü.7 ay boyunca ağır işkenceleriyle bilinen Kefer Suse cezaevinde kaldı.
İşte Abdulkerim Berekat’ın anlattıkları:
Cezaevine girdiğimizde üzerimizdeki bütün elbiseleri çıkardılar. İç çamaşırlarımızla içeri girdik. Çıkana kadar da o şekilde kaldık. Kol ve kafa kesmeye kadar her türlü işkenceye şahit olduk. 5 ay boyunca çok az yemek verdiler, ama işkence sürekli yapılıyordu. 5 ay sonra sorgulandım, ellerim ve ayaklarımı bağladılar gözlerimi kapattılar ve baş aşağı yukarıya astılar. Hem elleriyle hem de sopalarla dövmeye başladılar. Benden silahlı bir grubun komutanı olduğumu ve askeri noktaları patlattığımı itiraf etmemi istediler. 13 kişi iki metrelik bir hücrede tutulduk. Lambalar söndürülüyor kapkaranlık oluyordu, İnsanlar aynı anda oturamıyorlar, nöbetleşe bacaklarımızı içeri çekip kollarımızdan destek alarak oturuyorduk. Gözümün önünde 10 kişiyi öldürdüler
İşkence ve aşağılamalar o dereceydi ki ölenleri tuvaletlere atarlardı, onlardan gelen ağır kokular altında yemek yemeğe mecbur bırakıldık. Yerin 10 metre altındaydık ve her gün 10 ölü çıkarılırdı. 1500 kişi vardık 10 kişi girer 4 kişi çıkardı. Özellikle ordudan kaçan askerleri 2-3 ay birinci katta tutar sonra salıverirlerdi.
Üstümüzdeki katta 200’den fazla kadın vardı. Bazen sorguya götürdüklerinde onları görürdük. Bir keresinde bir kadının ellerini yukarıya kaldırmış tek ayaküstünde tuttuklarını gördüm. Onlara da işkence ettiklerinde üstlerindeki her şeyi çıkarıyorlardı. Kadınlardan ölen sayısı daha azdı. Onları bir iki ay tuttuktan sonra bırakıyorlardı. Çok azı sayıda kadın öldü.
İşkence edenler konuştukları lehçeden anladığımız kadarıyla Nusayriydi. Adra cezaevine naklettiler. Orada 16 bin mahkûm vardı. Merkezi hapishaneydi. Orada şartlar daha iyiydi. İşkence yoktu. Kefer Susa’da 7 ay kaldım. Aynı odada. 2 metre uzunluğunda 1 metre genişliğinde. Bazıları geldikten iki üç gün sonra ölürlerdi. Dayanamazlardı. Nefes darlığı ve aşağılamalara katlanamazlardı.
Elektrik verme, kalın (dörtlü) elektrik kabloları, demir ve tahta değneklerle dövme en başta gelen işkence yöntemleriydi. Yere su döküyorlar, ellerini arkadan bağlıyorlar, yüzüstü suya doğru yatırıyorlar sonra seni öldürmeyecek oranda suya elektrik veriyorlar.
Parmak genişliğindeki demir çubuklarla sertçe vuruyorlar ve insanların kemiklerini kırıyorlar. Demirlerle bacaklarımıza ve kaval kemiklerimize vuruyorlar. Bu şekilde iç kanamalar yaşanıyor. Yaralanan bölgelerin tedavi edilmesini izin vermiyorlar. Bu şekilde bazı tutukluların vücutlarında kemik ve insan eti yiyen kurtçuklar çıkardı. Kangren olanların bacakları kesiliyordu.
4 ayrı askeri birimde sorgulandım. Bir grubun komutanı olduğumu itiraf etmemi istiyorlardı. Ben itiraf etmedim. Bu şekilde üstümüze suç atılmış olacaktı. Bilgi almaya çalıştılar. Kim nerede ne yapıyor, isim isim istediler. Kurtulacağımı hiç beklemiyordum. Sonra serbest bıraktılar. Çıktıktan sonra para kazanmak için Lübnan’a gittim. Çocukların vefat haberini aldığımda Lübnan’daydım. Bana annem ve kız kardeşlerimin öldürüldüğü söylendi. Dönünce gördüm gerçeği.
Kalabalık bir aile olan Berekat ailesinden geriye Abdulkerim, babası Ahmet, bacağı kopmuş bir kız kardeş ve Türkiye’de çalışan bir erkek kardeş kaldı. Çocuklarının annesi İman, saldırıdan önce eşi ile aralarında çıkan kavga nedeniyle baba evine gitmiş. Çocukların vefatından sonra da bir daha geri dönmemiş. Lazkiye’de amcasının yanında kalıyor.
Orada bir sandalye vardı, adına ölüm sandalyesi diyorlar. Mahkûmları yüzüstü yatırıyorlar, belinin üstüne bir sandalye koyup başını kaldırmasını istiyorlar. Orada sorguluyorlar insanları, istedikleri cevapları alamayınca vurmaya başlıyorlar ve bu böylece devam ediyor, ta ki kendisine yöneltilen suçu itiraf edene kadar. İtiraf etmeyeceğini anladıkları zaman botlarıyla yüzünün yan tarafına sert bir tekme atarak boynunu kırıyorlardı. Bu şekilde benim gözümün önünde 15 kişi öldü.
Tutuklu bileklerinden bağlanarak asılıyor. İşkenceye maruz kalanların bir kısmı ayaklarının güçlükle yere değdiğini bir kısmı ise tamamen havada asılı olduğunu söylüyor. Bileklerde ağır deformasyon meydana geliyor. Tutuklu sorgulama sırasında kimi zaman dövülüyor, kimi zaman ise vücudunda kesikler açılıyor.
Tutuklular bir otomobil lastiğinin içine bellerinden sokuluyor. Bu sırada kolları lastiğin dışında ve hareketsiz kaldığından sopa, kamçı ya da tekmelerden kendisini koruyamaz hale geliyor. İşkence gören bazı tutuklular, lastik içine sadece bacaklarının yerleştirildiğini, bu sırada ellerinin de bağlı olduğunu söylüyor.
Tutukluların bir çoğu gözlerinin ve ellerinin bağlandığını, aynı anda çok sayıda kişinin kendilerine sopa, kablo, kamçı ve tekmelerle saldırarak işkence yaptığını anlatıyor.
Tutuklulara en çok uygulanan işkence yöntemi ise falaka. Ayak tabanlarına vurulan darbeler insanları yürüyemez hale getiriyor.
Tutuklular elektrik ile işkenceye de maruz kaldı, Ayaklara, ellere, bacaklara bağlanan kabloların yanı sıra birçoğuna, boynundan, göğüslerinden ağzının içinden ve hatta genital bölgelerinden elektrik verildi.
‘Basat al-reeh’ bir işkence düzeneği. Haç şeklindeki ahşap düzeneğe elleri ve ayaklarından bağlanan tutuklunun ayakları havaya kaldırılarak işkence ediliyor. Aljazeera Türk ve Akit Gazetesi.
***
Suriye’de 12 günde gelinen nokta ortada. Şam da kurtarılınca zalim Esad rejimi yıkıldı. Türkiye, bir iç savaşa meydan vermeyen tutumu/duruşu ile bölgesinde ve dünyada takdir topladı.
Aynı zamanda Fırat’ın doğusunda, ABD güdümündeki PKK/PYD’nin bitirilmesi için Suriye Milli Ordusu zaferler kazanmaya başladı.
ABD’nin, Avrupa Birliği’nin, alayının paçaları tutuştu.
Türkiye, haklı Suriye politikası ile doğru olanı yapıyor. Şimdi de Suriye’de güven, istikrar ve huzurun temini için çırpınıyor.
İşte MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam’da beliriverdi. Emevi Camii’nde namaz da kılındı…
***
Gel gelelim içimizdeki duruma…
Mezhepçi cani Esad ülkesini bırakıp arkasına dönmeden kaçtıktan sonra yeni seçilen yönetime karşı ayaklanan askerleri ile yeni hükümetin verdiği mücadelede içimizdeki CHP zihniyeti ve belediye başkanlarından yüksek sesler çıkmaya başladı. Oysa daha düne kadar Esad’ın katil askerlerince katledilen, preslenen ve tecavüz edilen Müslüman kadınlara sessizdiler.
Suriye’deki muhaliflerin Esad rejimine karşı ilerleyişi sırasında Türk Halk Müziği sanatçısı Sabahat Akkiraz, Halep’te Alevilere katliamlar yapıldığını öne sürdü. Akkiraz, bununla da yetinmeyip Nesimi’nin türbesinin yok edildiğini iddia etti. Kaydedilen görüntülerde, türbenin kubbe ve duvarlarında çatışmalardan iz bulunmadığı, etrafının da temizlenerek ziyarete uygun hale getirildiği görüldü. Sebahat Akkiraz, sonradan özür diledi.
Dinlediğim bir sanatçıydı.
Bu konu ile ilgili CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’da aynıydı.
Yıllardan beri Esad tarafından katledilen Müslümanlar içinde seslerinizi çıkarsaydınız keşke.
Ayrıca, Tanju Özcan, ülkemizde bulunan misafir Suriyelilere yaptığı ırkçı ve yasa gereği suç sayılan muamelelerini sonradan itiraf etti. Arap levhalarını kaldırmıştı. (Bu kin ve nefret niye? Müslüman oldukları için mi? Avrupalılara tık yok.) Suriyelilere suyu yüksek fiyatla vermişti. Evlenenlerden daha fazla para almıştı. Suriyeli avına çıkmıştı. Suriyelilere suyu bile çok görmüştü.
*
MEHMET GÖREN